PARK
Evlerin asırlık kapıları nede çabuk
değişir oldu. Yılların tozlarıyla daha bir ağırlaşıp sağlamlaşan kapılar,
şimdilerde tahta kurularının içlerini
oymasına aldırış dahi etmiyorlar. Ve çürüyen kapının yerine yenisi on dakikada
takılıyor, biz sadece yeni kapının katalog resimlerine bakarak bu zahmetsiz
işte bize düşen görevle mükellefiz.
Üç gündür aynı parkta akşam saat
altıda oturuyordum; aynı bank aynı ağacın yarı gölgesi , güneşin son ışıkları
dünyayı okşarken ben orada oturup: sadece izliyordum. İki anne daha geldi
parka; birinin dört beş yaşlarında bir kız çocuğu, diğerinin daha büyük altı
yedi olabilir bir erkek çocuğu vardı. Oyun oynamak için biraz geç bir saat ve
bu yüzden olacak ki çocuklar salıncak ve kaydıraklara istekli bir halde
gitmediler. Küçük kızın penbe renk
gözlükleri vardı ve sürekli elliyle
yüzünden kayan gözlüklerini düzeltip duruyordu. Salıncakta annesi onu sallarken
hiç yüzünün güldüğünü görmedim. Öyle sessizce ileri geri gidiyor ama sanki
içinden bitse de gitsek der gibi, kendi eğlenme egosunun dolmasını değil
annesinin görevlerini yerine getiren ebeveyn egosunun ne zaman dolacağını bekliyor olsa gerek.
Diğer çocuk oynamaya başlamadı. Biraz
ilerimde bir banka oturmuş annesinin anlattıklarını dinliyor. Çocuk hiç
konuşmuyor sanki arada bir başını sallayıp tek heceli cümleler kuruyor.”-evet, ---hayır,
-tamam”. Kadın geldiğinden beri iki kere telefonla konuştu: ikisinde de birilerine
kızıp durdu. Telefonu bir daha çalmadı ama biraz sonra toparlandı, çocuğunun
elinden tutup parkın kuzey kapısından çıkarak görüş alanımdan kayboldular.
Beş dakikadır anne kıza dikkatimi
vermemiştim başımı tekrar çevirdiğim de annesi kızı sallamayı bırakmıştı. Kız
kaydıraktan ben bakarken üç defa daha kaydı ve annesi seslendi: -hadi gidiyoruz
çok işim var, iki gün sonra yine geliriz. Küçük kız hiç itiraz etmedi.
Annesinin yanına gelip elinden tuttu ve kadın da parkın aynı çıkışından gözden
kayboldu.
Birazdan bir adam yanında köpeğiyle
parka geldi. Onu dün akşamda görmüştüm burada. Köpek sürekli etrafı koklayıp
duruyordu. Adam elindeki tasmayı biraz daha gevşetince köpek parkta bir ağacın
dibine tuvaletini yapıp sahibinin yanına gelip oturdu. Adam köpeğin yanına
eğilip onu sevmeye başladı. Başını okşadıkça köpek hoşuna gittiğini belli eden
homurtular çıkarıyordu. Fazla durmadılar adam köpeği tasmasından tutup parktan
ayrıldı. Artık hava kararmaya başlıyordu güneş ışıkları çekilmişti. Yavaşça
doğruldum yerimden. Telefonum çalıyordu, ekranda şirkette ait bir numara vardı,
cevap vermedim. Bankta yanımda oturan oğlum sessizce bir şey söylememi
bekliyordu:”-gidelim mi?, -evet; -hiç oynamadın devam etmek ister misin?,
-hayır; -iyi o zaman gidelim, -tamam”. Elinden tuttum ve parkın kuzey
kapısından yan sokaktaki evimize doğru yürümeye başladık…
FURKAN YANIK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder