12 Ocak 2013 Cumartesi

PARK



PARK

Evlerin asırlık kapıları nede çabuk değişir oldu. Yılların tozlarıyla daha bir ağırlaşıp sağlamlaşan kapılar, şimdilerde tahta kurularının  içlerini oymasına aldırış dahi etmiyorlar. Ve çürüyen kapının yerine yenisi on dakikada takılıyor, biz sadece yeni kapının katalog resimlerine bakarak bu zahmetsiz işte bize düşen görevle mükellefiz.
Üç gündür aynı parkta akşam saat altıda oturuyordum; aynı bank aynı ağacın yarı gölgesi , güneşin son ışıkları dünyayı okşarken ben orada oturup: sadece izliyordum. İki anne daha geldi parka; birinin dört beş yaşlarında bir kız çocuğu, diğerinin daha büyük altı yedi olabilir bir erkek çocuğu vardı. Oyun oynamak için biraz geç bir saat ve bu yüzden olacak ki çocuklar salıncak ve kaydıraklara istekli bir halde gitmediler. Küçük kızın  penbe renk gözlükleri  vardı ve sürekli elliyle yüzünden kayan gözlüklerini düzeltip duruyordu. Salıncakta annesi onu sallarken hiç yüzünün güldüğünü  görmedim.  Öyle sessizce ileri geri gidiyor ama sanki içinden bitse de gitsek der gibi, kendi eğlenme egosunun dolmasını değil annesinin görevlerini yerine getiren ebeveyn egosunun  ne zaman dolacağını bekliyor olsa gerek.
Diğer çocuk oynamaya başlamadı. Biraz ilerimde bir banka oturmuş annesinin anlattıklarını dinliyor. Çocuk hiç konuşmuyor sanki arada bir başını sallayıp tek heceli cümleler kuruyor.”-evet, ---hayır, -tamam”. Kadın geldiğinden beri iki kere telefonla konuştu: ikisinde de birilerine kızıp durdu. Telefonu bir daha çalmadı ama biraz sonra toparlandı, çocuğunun elinden tutup parkın kuzey kapısından çıkarak görüş alanımdan kayboldular.

Beş dakikadır anne kıza dikkatimi vermemiştim başımı tekrar çevirdiğim de annesi kızı sallamayı bırakmıştı. Kız kaydıraktan ben bakarken üç defa daha kaydı ve annesi seslendi: -hadi gidiyoruz çok işim var, iki gün sonra yine geliriz. Küçük kız hiç itiraz etmedi. Annesinin yanına gelip elinden tuttu ve kadın da parkın aynı çıkışından gözden kayboldu.

Birazdan bir adam yanında köpeğiyle parka geldi. Onu dün akşamda görmüştüm burada. Köpek sürekli etrafı koklayıp duruyordu. Adam elindeki tasmayı biraz daha gevşetince köpek parkta bir ağacın dibine tuvaletini yapıp sahibinin yanına gelip oturdu. Adam köpeğin yanına eğilip onu sevmeye başladı. Başını okşadıkça köpek hoşuna gittiğini belli eden homurtular çıkarıyordu. Fazla durmadılar adam köpeği tasmasından tutup parktan ayrıldı. Artık hava kararmaya başlıyordu güneş ışıkları çekilmişti. Yavaşça doğruldum yerimden. Telefonum çalıyordu, ekranda şirkette ait bir numara vardı, cevap vermedim. Bankta yanımda oturan oğlum sessizce bir şey söylememi bekliyordu:”-gidelim mi?, -evet; -hiç oynamadın devam etmek ister misin?, -hayır; -iyi o zaman gidelim, -tamam”. Elinden tuttum ve parkın kuzey kapısından yan sokaktaki evimize doğru yürümeye başladık…

FURKAN YANIK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder