12 Ocak 2013 Cumartesi

YALNIZ ERKEKLER


YALNIZ ERKEKLER


Romantik anların en yoğununu başka birinin yanında romantik olmak zorunda olmayanlar yaşarlar. İşten insanlar ya da arkadaşlarımız tarafından rahatsız edilmeden yalnızlığımızın derinliklerine daldığımızda doğanın varlığını ve aşka duyduğumuz ihtiyacı fark etmeyi başarırız. Telefonun hiç çalmadığı, yemeklerin tümünün bir konserve kutusundan BBC spikerinin (Kenya’daki antilopların çiftleşme alışkanlıklarını anlatan) tarazlı sesi eşliğinde yendiği bir hafta sonu geçirince Platon'un neden sevgisiz bir insanın uzuvlarının yarısını kaybetmiş bir yaratıktan farksız olduğunu söylediğini anlarız (Sempozyum, İÖ 416).

Böyle yalnızlık anlarında kurulan düşler, idealleştirmenin ve romantik aşırılığın tehlikelerinin farkında olma anlamında kullanılan 'olgun' sıfatım hak etmezler. Edinburgh treninde tam karşımda şirket raporuna benzer bir dosyayı okuyan, bir yandan da elindeki elma suyunu içen genç bir kadın oturuyor. Tren kuzeye doğru yol aldıkça karşımdaki meleğe zihnen yapışmış bir biçimde pencereden manzaraya (boz araziler, endüstri atıkları) bakıyormuş gibi yapıyorum. Kahverengi saçları kısa, teni açık renk, gözleri griye dönük mavi, burnu çillerle kaplı, lacivert beyaz çizgili bir denizci tişörtü girmiş, tişörtte küçük, ama yine de belirgin bir leke var, öğlen yediği makarnanın sosu üzerine sıçramış olabilir. Juliet, Manchesterı geçince şirket raporunu çantasına koyup bir yemek kitabı çıkarıyor: Ortadoğu Yemekleri. Kaşlarını çatışından kendini kitaba verdiği belli oluyor. Patlıcan dolmaları. Falafel, Lübnan salatası, sebze çorbasına benzeyen, ama içine daha fazla ıspanak konan bir çorba. Bitişik, kıvrık harflerle yazılmış notlar.

Âşık olmak ne kadar kolay. Birine karşı ruh halimize göre çekim, tutku ya da yanılsama olarak adlandırılabilecek bir duygu yoğunluğu hissetmek ne kadar da kolay. Tren Newcastle istasyonunu geçtiğinde ben çoktan onunla evlenmiş, kiraz ağaçlarının sıralandığı bir caddedeki eve yerleşmiştim, Pazar akşamları başını omzuma yaslıyordu, ellerim kestane rengi saçlarında geziniyordu. Sessiz ve huzurlu bir ortamda onun pişirdiği bir Ortadoğu yemeğini ya da başka bir bölgenin yemeğini yiyorduk, en sonunda ben de bu dünyada yaşadığımı ve sonsuza dek burada olacağımı, artık bir yere ait olduğumu şükran duyguları içinde hissediyordum.
İşte böyle anlar yalnız erkeklerin hayatlarının simgesidir; Edinburgh treninde, öğle arasındaki sandviç kuyruklarında, havaalanındaki kalabalıklar arasında dışarıya hiç belli etmeden böyle anlar yaşarlar. Acınası bir halleri vardır tabii ki, ama çiftlerin oluşması için bu anlar hayati önem taşır. Kadınlar, yalnız erkeklere böyle hayallere kapıldıkları için minnettar olmalılar; çünkü bu hayaller, gelecekteki sadakatin ve kendini yok sayma becerisinin temelini oluşturur. Kadınlar romantizmde çok başarılı, büyüleyici erkeklere kuşkuyla yaklaşmaları gerektiğini de öğrenmeliler; onlar, konuşacak cesareti bir türlü bulamadıkları bir kadını düşünerek günlerce acı çeken ya da bir kutu elma suyunu ve evlilik planlarını geride bırakarak bir sonraki istasyonda inen erkeklerin yaşadığı trajedi ve komediyi hayatları boyunca hiç tatmamışlardır.



Alain de Botton

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder