YALNIZ ERKEKLER
Romantik
anların en yoğununu başka birinin yanında romantik olmak zorunda olmayanlar
yaşarlar. İşten insanlar ya da arkadaşlarımız tarafından rahatsız edilmeden
yalnızlığımızın derinliklerine daldığımızda doğanın varlığını ve aşka
duyduğumuz ihtiyacı fark etmeyi başarırız. Telefonun hiç çalmadığı, yemeklerin
tümünün bir konserve kutusundan BBC spikerinin (Kenya’daki antilopların
çiftleşme alışkanlıklarını anlatan) tarazlı sesi eşliğinde yendiği bir hafta
sonu geçirince Platon'un neden sevgisiz bir insanın uzuvlarının yarısını
kaybetmiş bir yaratıktan farksız olduğunu söylediğini anlarız (Sempozyum, İÖ
416).
Böyle
yalnızlık anlarında kurulan düşler, idealleştirmenin ve romantik aşırılığın
tehlikelerinin farkında olma anlamında kullanılan 'olgun' sıfatım hak etmezler.
Edinburgh treninde tam karşımda şirket raporuna benzer bir dosyayı okuyan, bir
yandan da elindeki elma suyunu içen genç bir kadın oturuyor. Tren kuzeye doğru
yol aldıkça karşımdaki meleğe zihnen yapışmış bir biçimde pencereden manzaraya
(boz araziler, endüstri atıkları) bakıyormuş gibi yapıyorum. Kahverengi saçları
kısa, teni açık renk, gözleri griye dönük mavi, burnu çillerle kaplı, lacivert
beyaz çizgili bir denizci tişörtü girmiş, tişörtte küçük, ama yine de belirgin
bir leke var, öğlen yediği makarnanın sosu üzerine sıçramış olabilir. Juliet,
Manchesterı geçince şirket raporunu çantasına koyup bir yemek kitabı çıkarıyor:
Ortadoğu Yemekleri. Kaşlarını çatışından kendini kitaba verdiği belli oluyor.
Patlıcan dolmaları. Falafel, Lübnan salatası, sebze çorbasına benzeyen, ama
içine daha fazla ıspanak konan bir çorba. Bitişik, kıvrık harflerle yazılmış
notlar.
Âşık olmak ne
kadar kolay. Birine karşı ruh halimize göre çekim, tutku ya da yanılsama olarak
adlandırılabilecek bir duygu yoğunluğu hissetmek ne kadar da kolay. Tren
Newcastle istasyonunu geçtiğinde ben çoktan onunla evlenmiş, kiraz ağaçlarının
sıralandığı bir caddedeki eve yerleşmiştim, Pazar akşamları başını omzuma
yaslıyordu, ellerim kestane rengi saçlarında geziniyordu. Sessiz ve huzurlu bir
ortamda onun pişirdiği bir Ortadoğu yemeğini ya da başka bir bölgenin yemeğini
yiyorduk, en sonunda ben de bu dünyada yaşadığımı ve sonsuza dek burada
olacağımı, artık bir yere ait olduğumu şükran duyguları içinde hissediyordum.
İşte böyle anlar yalnız erkeklerin
hayatlarının simgesidir; Edinburgh treninde, öğle arasındaki sandviç
kuyruklarında, havaalanındaki kalabalıklar arasında dışarıya hiç belli etmeden
böyle anlar yaşarlar. Acınası bir halleri vardır tabii ki, ama çiftlerin
oluşması için bu anlar hayati önem taşır. Kadınlar, yalnız erkeklere böyle
hayallere kapıldıkları için minnettar olmalılar; çünkü bu hayaller, gelecekteki
sadakatin ve kendini yok sayma becerisinin temelini oluşturur. Kadınlar
romantizmde çok başarılı, büyüleyici erkeklere kuşkuyla yaklaşmaları
gerektiğini de öğrenmeliler; onlar, konuşacak cesareti bir türlü bulamadıkları
bir kadını düşünerek günlerce acı çeken ya da bir kutu elma suyunu ve evlilik
planlarını geride bırakarak bir sonraki istasyonda inen erkeklerin yaşadığı
trajedi ve komediyi hayatları boyunca hiç tatmamışlardır.
Alain de Botton
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder